
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hakan-atis/denizcilik-onlarin-aile-gelenegi-6712759
(06.03.2022)
Hakan Atis
Duayen denizci Prof. Dr. Süleyman Dirvana’nın oğlu Edhem Dirvana gözlerini açtığında yelkenle tanışmış. Şimdi o da büyük oğlu Süleyman’a örnek oluyor. Doğa ile iç içe yaşayan Dirvanalar için yelken vazgeçilmez bir tutku
Amatör denizcilik tarihimizde Mustafa İhsan Denizaşan, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sadun ve Oda Boro gibi önemli kanaat önderlerine sahibiz. Onların her biri yüreğimizde taşıdığımız mavi sevdanın unutulmaz isimleri. Denizcilik tarihimizin anıt isimlerinden söz ederken Prof. Dr. Süleyman Dirvana’ya da özel bir sayfa açmak gerekir. Hocaların hocasını bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum.
“Babam, on günlükken beni ilk defa yelkene çıkarmış, ondan sonra da hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu. Ailece yarışlara katılır, Ege’de seyahatlere çıkardık. Her yolculuk benim için macera olurdu. Yelken yapmayı ne zaman öğrendim bilemiyorum. Ne annem ne de babam beni bu konuda zorlamadı. Göre göre dümen tutup yelken değiştirir hale geldim.” Bu sözler, amatör denizciliğimizin saygın ismi Süleyman Dirvana’nın kendisi gibi mavi yürekli usta bir denizci olan oğlu Edhem Dirvana’ya ait. Onu özellikle genç yelkencilerimizin örnek almasını diliyorum. Çünkü hayata karşı çağdaş duruşu, yürekli bir Atatürk sevdalısı oluşu, değerli eşi ve dünya tatlısı oğullarıyla kurduğu sevgi dolu aile, toplumumuz için güzel bir örnek. Sevgili kardeşim, maviliklere ömrünü vermiş ve babasından aldığı bayrağı daha da yükseklere taşımıştır. Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndaki anlayışın çok uzun yıllardır olimpiyat başarısına odaklı olduğunu, kulüplere ve federasyona o doğrultuda destek verildiğini belirten usta isim, esas amacın denizciliği sevdirmek ve yaygınlaştırmak olması gerektiğini savunuyor. Şu sözleriyle de tarihe not düşüyor: “Denizcilerin önünün kesilmesine rağmen yıllar içinde bu ülkede bir sürü dünya çapında başarılı yelkenci ve denizci yetişti. Bu da güzel ülkemizin genetik havuzunun ne kadar zengin olduğunun ispatı. Gümbür gümbür gelen yeni bir nesil var. Diyeceğim şu ki, ülkemizden çok iyi denizciler çıkıyor, yeter ki gölge edilmesin.”
Mutluluk üçgeni…
Yaşamlarını ağırlıklı olarak Bodrum ve Bozburun’da sürdüren Edhem-Tanem-Süleyman ve Kemal Dirvana, doğa ile iç içe yaşıyor. İstanbul da onlar için vazgeçilmez bir durak elbette. Ancak çocuklarının Bodrum’da mandalina bahçeleri içinde keçiler ve tavuklarla beraber büyümesi, genç çifti hayli mutlu ediyor. Deyim yerindeyse gözlerini açtığında yelkenle tanışan sevgili Edhem, büyük oğlu Süleyman’ı da aynı doğrultuda yetiştiriyor. Birkaç yıl içinde ailenin en genç üyesi Kemal de onlara katılacak. Dirvana’lar birlikte yelken açmayı düşünen aileler için güzel bir örnek. Mavi sevda onları için vazgeçilmez bir tutku ve daha da önemlisi aile geleneği. Baba yadigârı tekneleri Seddülbahir ise ilk göz ağrıları. Halen maviliklerde süzülüyor. Kıymetli anneleri Zeynep Hanım’ın lezzet ve doğa harikası haline getirdiği Bozburun Yat Kulübü, özellikle yaz aylarında denizcilerin buluşma noktası haline geliyor. Bunun yanı sıra İstanbul Tuzla Yat Kulübü’nde sevgili Edhem’in katkılarıyla oldukça güzel işlere imza atılıyor. Bir başka deyişle Dirvana’lar yelken bilgisi kadar insan sevgisi ve dostluğu yaşamlarının her alanında çevrelerine yayıyor. Edhem’in önemli bir hedefi daha var. O da çocukların 3-4 yaşından itibaren katılabileceği “Denizi Keşfet” adlı programının olabildiğince yaygınlaştırılması. Bunu Bitez’de bulunan Era Yelken Kulübü’nde başlattı ve son derece güzel geri dönüşler aldı.
Takım ruhu…
Yaz aylarında ekseriyetle her gün 5-6 saat yelken açan Edhem Dirvana, ülkemizde Formula 20 tipi katamaran teknelerin de öncüsü sayılır. Ayrıca Ateş ve Deniz Çınar, Selim Kalkış, Cem Gözen, Anıl Berk Baki, Can Bayülken, Onur Bilgen, Cem Selçuk, Orkun Bapoğlu’ndan oluşan başarılı isimlerle birlikte 2011 yılındaTeam Turx’u hayata geçirdi. Avustralyalı olimpiyat şampiyonu antrenör Mitch Booth’un aralarında katılmasıyla daha da güçlendiler ve 2014-2016 yıllarında da yarışlara katıldılar. Ancak şu anda yarışmıyorlar. Lakin, hayat gelecekte ne getirir elbette bilinmez. Hepsini kutluyorum. Sevgili kardeşim Edhem’e değerli eşi ve dünya tatlısı oğullarıyla birlikte sağlık, huzur ve mutluluk dolu güzel yıllar diliyorum.
Türk şiirinin unutulmaz ismi Yahya Kemal’i Boğaz’da gezdiren, gencecik yaşlarında doktor olarak atandığı Seddülbahir’e yelkenli kayığıyla İstanbul’dan tek başına giden, Marmara’dan Ege’ye uzanan mavi rotanın mimarı sayılan ve 1950’lerden itibaren Bozburun’u önce Türkiye’ye sonra da dünyaya tanıtan duayen denizci Prof. Dr. Süleyman Dirvana’yı rahmetle anıyorum. Amatör denizcilerimizin annesi sayılan Zeynep Hanım’ın ellerinden öpüyorum. Değerli okurlar, bu haftalık noktalıyorum. Pruvanız neta, rüzgâr kolayınıza olsun. 13 Mart Pazar günü yeniden buluşmak dileğiyle esen kalın.
Okurlara not:
Yazımın soru-cevap uzun halini aşağıda okuyabilirsiniz.
Hakan Atis:
Yelkencilik aile geleneğiniz. Merhum Süleyman Bey’i saygı ve rahmetle anıyorum. Buradan hareketle babadan ve anneden oğula denizcilik-yelken tutkusunu anlatır mısın ?
Edhem Dirvana:
Babam 10 günlükken beni ilk defa yelkene çıkarmış, ondan sonra da hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu. Ailece yarışlara katılır, Egede seyahatlere çıkardık. Her yolculuk benim için macera dolu olurdu. Yelken yapmayı ne zaman öğrendiğimi bilemiyorum. Göre göre zaman içinde dümen tutan, yelken değiştiren bir hale geldim. Bir de teknemizin babamın kontrplaktan yaptığı, optimist ebatlarında bir dingisi vardı. Yelkeni de olan bu tekneyle daha 4-5 yaşımda demirli durduğumuz koylarda yelken yapmaya başladım. Ama ne babam ne annem beni bu konuda zorlamadı. Hayatımızın bir parçasıydı o kadar. Denizi ve tabiatı sevmek, onunla bir bütün olmak, yaşadığımız coğrafyayı tarihiyle tanımak üzerine bir hayattı. Lüks denebilecek hiçbir şey yoktu. Teknenin tuvaleti bile yoktu. Kovayla idare ettik yıllarca. Ne buzdolabı ne akıllı telefon ne navigasyon. 10.000 yıldır insanoğlu nasıl denizlerde gezindiyse, özünden uzaklaşmadan denizcilik yaptık. Şimdi düşünüyorum da ne kadar hızlı bir değişimin içinde büyüdük. Denizcilik bilgimin beni hayatımın her safhasında bir adım öne çıkardığını bizzat deneyimledim. O yüzden ebeveynlere tavsiyem çocuklarına bu sevgiyi aşılamak. Ancak bunu yapabilmek için kendilerinin de anlaması ve sevmesi gerekiyor. O zaman ortak bir tutkuda paylaşım başlıyor, bu da bence aile sofralarının aranılan lezzeti 😀

Hakan Atis:
İlk solo uzun seyir ne zaman ve hangi rotada oldu ?
Edhem Dirvana:
En uzun seyrim Toulon Fransa’dan Türkiye’ye trimaranla gelişim oldu ama 3 kişiydik. Messina-Corinth etabında da iki kişiydik.
Hakan Atis:
Türkiye ve amatör denizcilik deyince Edhem Dirvana ne der ? Sorunlar, çözümler, fırsatlar ?
Edhem Dirvana:
Dünya’nın en zengin deniz ülkesinin yurtdaşlarıyız ama potansiyelimizin çok küçük bir kısmından istifade ediyoruz. Bunun değişimi devlet, özel sektör, STKlar ve halkın el ele ortak bir çıkar için çalışmasıyla kolaylıkla sağlanabilir. Son yıllarda gelişen Mavi Vatan kavramının bütünüyle anlaşılmasında kat etmemiz gereken çok mil var.
Yelken Kulüplerin ve Federasyonların varoluş sebeplerinin denizciliği sevdirmek ve yaymak olduğunu unutmamamız gerektiğine inanıyorum. Ne yazık ki ülkemizde yelkencilik haddinden fazla derecede yarışçılıkla ilişkilendiriliyor. Duayen yelkenci Oktay Ereş abimiz bir keresinde ‘yelkencilik 1000 sayfalık bir kitapsa yelken yarışçılığı bunun 100 sayfasıdır’ demişti. Bence çok doğru. Yarışçılığı işin merkezine koymak hata. Ama bu kulüplerin ya da federasyonların suçu değil. Gençlik ve Spor Bakanlığının sistemi oldum olası olimpiyat başarısı üzerine odaklanmış durumda. Sporculara, kulüplere ve federasyonlara desteğini ona göre veriyor. Burada basit bir mantık hatası var. O da yumurtadan tavuk çıkmasını beklemek….Tabi ki yumurtadan tavuk çıkmaz, civciv çıkar, tavuğa dönüşmesi zaman, emek ve gerekli koşulları sağlamakla olur. Bakış açılarının değişmesi gerekiyor.

Basmakalıp fikirler ve metodlarla dünya standardında rekabetçi olmak ne yazık ki mümkün değil. Komedi filmlerini aratmayan birtakım saçma sapan karakterlere, liyakatsiz yöneticilere, denizcilerin önünün kesilmesine rağmen yıllar içinde bu ülkede bir sürü dünya çapında başarılı yelkenci ve denizci yetişti. Bu da güzel ülkemizin genetik havuzunun ne kadar zengin olduğunun ispatı. Gümbür gümbür gelen yeni bir nesil var. Şimdiden önemli yerlere geldiler ve büyük başarılara imza attılar. Ateş ve Deniz Çınar kardeşlerin hikayesi ve şu an Fenerbahçe Yelken Şubesinin başında olmaları bence buna en güzel örnek. Galatasaray Yelkenin başında İsmail Uzunlar var, o da kısıtlı imkanlara rağmen adeta imkansızı başarıyor. GS spor kulübünden çok daha büyük desteği hak ediyor. Bir diğer genç yönetici Gürbüz Arıkan, Urla’da harikalar yarattı. Ne yaptığını bilen ve seven, özverili yöneticilerin desteklenmesi lazım. Alp Alpagut, Garda’ya gitti İtalyan milli takımına antrenör oldu. Tereciye tere satıyor. Diyeceğim şu ki, bizden çok iyi denizci çıkıyor, yeter ki gölge edilmesin.
Hakan Atis:
Salgın dönemi nasıl geçiyor ?
Edhem Dirvana:
Bodrum ve Bozburun’da yaşıyor olmak salgının fiziki ve manevi etkilerinden ciddi ölçüde korunmamızı sağladı diyebilirim. Özellikle yazın hemen hemen her gün yelken yapabiliyorum. Ama geçen ay hepimiz sonunda coronayı da başarıyla geçirdik. Temiz havada, bol güneşli ve tuzlu ortamda yaşamak virüsün daha kuvvetli olduğu dönemlerde bizi korudu. Sonunda da artık iyice gücü hafiflemişken bizde biraz rehavete kapıldık İstanbul’dan yeni gelmiş bir arkadaşımız ve oğluyla buluştuk meğer evlerinde covid varmış bize de söyleme gereği duymamışlar. E çocuklar oynayınca tabii önce Süleyman’a sonra hepimize geçti. Neyse şu an herkes iyi, tekrar yelken açabiliriz.

Hakan Atis:
Tuzla Yacht Club nasıl gidiyor ? 2022 etkinlik takvimi nasıl ?
Edhem Dirvana:
Tuzla Yat Kulübü denizcilerin sosyal organizasyonlarına ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Pandemi sürecinde teknelerimizdeki restorasyon çalışmalarının uzaması bizi deniz aktivitelerinden biraz mahrum bıraktı. Ancak 2022 baharında tekrar klasik teknelerimizle yelken yapacağız. Ahşap dingilerle yelken yapmak, kancabaşlarla kürek çekmek, Tuzla, Mercan koyunda çok keyifli oluyor.

Hakan Atis:
Aile olarak tamamen Bodrum’da mı yaşayacaksınız ? Şehirden uzaklaşmanın ilham kaynağı ne oldu?
Edhem Dirvana:
Aslında 2008 sonbaharında Bozburun’a taşınıp 2009 da Bozburun Yat Kulübünü açarak şehirden uzak bir yaşama başlamıştım. Sonrasında Team Turx ile atıldığımız maceralar, Tuzla Yat Kulübü ve son olarak da evlilik beni tekrar kış aylarını İstanbul’da geçirdiğim bir sürece sokmuştu. 2020 yaz sonunda pandemi devam ederken ve ikinci çocuğumuzu beklerken Tanem le Bodrumda yaşama kararı aldık. O kadar rahat ettik ki bu sene de devam etmeyi tercih ettik. Şu ana kadar tahminlerimizin ötesinde rahat ettiğimiz harika bir deneyim oldu. Süleyman ve Kemal hem tam teşekküllü bir şehrin sağladığı konforlardan ve imkanlardan istifade ediyor, hem de mandalina bahçeleri içinde keçiler ve tavuklarla beraber bir köy ortamında yaşıyor. Bu durum hepimize çok iyi geldi. Ama İstanbul’un da tadı başka tabii.

Hakan Atis:
Ailece yelken konusu da önemli, o cephede durum nasıl ?
Edhem Dirvana:
Yazın hemen hemen her gün 5-6 saat yelkende oluyorum. Bu seyirlerde Süleyman genellikle bana katılıyor, Kemal daha çok küçük olduğu için bu sene sadece birkaç defa çıkabildi. Tanem de yelkeni ilerletti gayet iyi dümen tutuyor. Çocuklar biraz büyüsün uzun seyirlere çıkmak istiyoruz.

Hakan Atis:
Adalar Denizi’nde tavsiye edeceğin favori mekanlar ve demir yerleri ? Hangi mevsim ?
Edhem Dirvana:
Açıkçası bu konuda çok büyük bilgi sahibi biri olduğumu söyleyemem. Bunun sebebi Hisarönu gibi en güzel koylarda yaşamanın verdiği tembellik , biraz da işlerin yoğunluğundan yaz boyu pek buralardan ayrılamamak henüz tüm adaları gezmedim. Ama son baharda bize yakın adalara kaçamaklar yapmayı çok seviyoruz. Halki, Rodos, Symi hepsinin harika koyları var.

Hakan Atis:
Seddülbahir, tıpkı Kısmet gibi sembol bir tekne. Bildiğim kadarıyla özenle koruyorsun. Yürekten kutluyorum. Bu efsane tekneden biraz söz eder misin ?
Edhem Dirvana:
Seddülbahir, eski adıyla Yavru 1920 Harun Ülman yapısı bir 7.5m’lik bir tekne. Babam adeta hurda halde 1950 de aldığından beri de bir çok restorasyon ve modifikasyondan geçti. Son olarak da 2011 yılında Teknomarin, Dökar Direkleri ve Doyle Yelken sponsorluğunda ciddi bir refit geçirdi. Babam daha 50’li yıllarda motorsuz olarak mavi yolculuklara başlamış. Yıllar içinde annemin ve benim de katılmamla her sene Bozburun’a doğru seyahatlerde kullandık. Ayrıca Seddülbahir 1955-1995 yılları arasında 40 yıl yat yarışlarına da katıldı. Babam zaman zaman yat yarışlarına solo (bir de yanında köpeği ile) katılan ilk ve tek yarışçıydı. Seddülbahir ve Süleyman Dirvana ismi amatör denizciliğin gelişimine katkıda bulundu, birçok insana ilham kaynağı oldu.
Geçen yıllar içerisinde babam teknesini hiç büyütmedi. Her zaman teknesinin bakımını kendi yapardı. Ufak bir tekne olması sayesinde neredeyse her şeyiyle babam zamanla benim de yardımımla ilgilenirdi. “teknecilik keyfinin %50si gezmekse %50 si de bakımıyla uğraşmaktır” derdi. Şimdilerde tekne sahiplerinin genellikle buna ayıracak zamanları olmuyor. Her şey daha hızlı işliyor, bu bir bakıma iyi ama bir bakıma da biraz işin ruhundan çalıyor diye düşünüyorum. Tekne ebatlarının da ciddi ölçüde büyümesiyle artık tekneler sadece profesyonellerce bakımdan geçiyor. Babam 95 yaşına kadar yaşadı, 93 yaşına kadar yürüyebiliyordu ama gözleri az görüyordu. Tekneye yanına aldığı bir miçoyu direk dibine oturtup geleni gideni haber vermesini sağlayarak yelken yapmaya devam etti. Vefat ettiğinde evimize yol olmadığı için cenazesini son defa Seddülbahir taşıdı. 7 sene sonra aynı isimi taşıyan torunu dünyaya geldiğinde de bu sefer küçük Süleyman’ı o eve ilk taşıyan yine Seddülbahir oldu. Umarım oğullarım da onu yaşatmaya, bu emaneti taşımaya devam eder.

Hakan Atis:
Trimaran denilince ilk akla gelen isimsin. Deniz tutkunun o boyutunu da detaylı olarak anlatır mısın ?
Edhem Dirvana:
Bozburun’da kulübü 2009 yılında açtıktan sonra babamdan aldığım yenilikçi ve çağı yakalamaya yönelik vizyonun devamı olarak ufak bir yarış katamaranı edindim. Hızı daima sevmişimdir. Uzun süre windsörf de yapmıştım. Sürat, daha iyi odaklanmamı sağlıyor. Formula20 tipi katamaran yelkene bakış açımı ciddi ölçüde değiştirdi. Bu sırada Dökar direklerinin sahibi Sağnak Döker in tavsiyesiyle zamanında ülkemize getirilmiş ama sonra atıl kalmış bir Formula 40 tipi katamarana sahip oldum. Bu iki tekneyi kullandıkça yelkende ne kadar geri kalmış olduğumuzu daha iyi anladım. O dönemde federasyonda yöneticilik yapıyordum, umut vaad eden yelkencilerimiz de yeni ufuklar, yeni arayışlar içindeydiler. Ateş ve Deniz Çınar, Selim Kalkış, Cem Gözen, Anıl Berk Baki, Can Bayülken, Onur Bilgen, Cem Selçuk, Orkun Bapoğlu’ndan oluşan bir kadro ile Team Turx’ü kurduk. Hedefimiz bizim önümüze konulandan ötesine ulaşmak, yelkenciliğimizi dünya birinci ligine taşımaktı. Avustralya’lı antrenör ve olimpiyat şampiyonu Mitch Booth’un takımımıza dahil olması ile hızla yol aldık ve Türkler’in şimdiye kadar katıldığı en zor yelken yarışı olan Extreme Yelken Serisine katılmaya hak kazandık. Bu insiyatifin bir parçası olarak antrenmanlarda kullanmak üzere Fransada bulduğum gene Formula40 sınıfı bir trimaranı da Mustafa Kemal Vural ve Cemre Metin’in yardımıyla ülkemize sağ salim getirdik. Halen Bozburunda kullanıyoruz ve her gün bir sürü insana denizcilik ve yelken konusunda ilham vermeye devam ediyor. Bu tekneler dışında ülkemizin ilk kanatlı (foiler) teknelerini de getirip yelkencilerimizin hizmetine sunduk. Moth sınıfı ve Flying Phantom sınıfı tekneleri getirip kullanmaya başladık. Yelken sporu tabiatı gereği yenilikçi ve çağdaş bir spor. Teknolojinin gelişimiyle o da ilerliyor. Bu yüzden bizim de hızlı ilerlememiz lazım. Ayrıca dünyanın tüm yelkencileri için yepyeni ufuklar ve zorluklar içeren su kanatları teknolojisi bizim için büyük fırsatlar barındırıyor. Herkes daha başında olduğundan, ucundan biz de yakalayabiliriz. Zira Derin Atakan foil kite da başarılar elde etmeye başladı bile. Geçtiğimiz ay Finn şampiyonumuz Alican Kaynar’da artık Beste Kaynakçı ile Nacra17 foiling katamaran sınıfında antrenmanlara başladı. Bunlar çok sevindirici gelişmeler. Ama bunların devamının gelmesi, bu sporculara diğer kulüplerden rakipler çıkması gerekiyor ki gelişebilsinler. Kulüplerin artık optimist filolarını daha hızlı teknelere döndürmesi, O’pen Bic skiff ve 29er tipi tekneleri envanterlerine katmaları gerekiyor. Yeni nesil çocuklar hızlı düşünüp hızlı karar alabiliyor o yüzden eski tekneler kısa süre zarfında onlar için yeterince zorlayıcı olmaktan çıkıyor.
Hakan Atis:
Bozburun demeden olmaz. Saygı ve rahmetle andığımız Süleyman Bey’in Türkiye’ye tanıttığı bir cennet. Orada ki tesis nasıl gidiyor ? Yeri gelmişken Zeynep Hanım’ı saygı ve sağlık dileklerimle selamlıyorum.
Edhem Dirvana:
45 yıl önce ev olarak yaptığımız yeri 2009 da Bozburun Yat Kulübü ismiyle işletmeye çevirdiğimizden bu yana hızla büyüdük. Bunda birçok faktör var tabi. Başta güler yüz, lezzetli yemekler ve eşsiz bir manzara geliyor. Diğer yandan son 10 yılda ülkemizde amatör denizciliğin giderek arttığını görebiliyoruz. Biz de tam piyasada böyle bir ihtiyacın arttığı bir dönemde işe başladık o yüzden her ne kadar son yıllarda yabancı teknecilerin sayısında ciddi bir azalma olsa da, yerli misafirlerimizin sayısı günden güne artıyor. Burayı işletmeye açarken sadece insanların karnını doyuracakları bir yer değil, ruhlarını da denizcilikle ve sanatla doldurabilecekleri bir tesisin hayalini kurmuştuk. Bu anlamda da iyi bir yol kat ettiğimize inanıyorum. Babamın deniz tutkusunu annemin misafirperverliği ve yemek merakı ile birleştirmenin sonucunda deniz seven herkesin rahat ettiği ve kendini evinde hissettiği bir yere dönüştük.
Hakan Atis:
Son olarak, 2022 planların nedir ?
Edhem Dirvana:
Daha çok insana deniz sevgisini aşılamak, planlarımın ana temasını oluşturuyor diyebiliriz. Yelken bilgisi bir bireye denizi, dolayısıyla da tabiatı, yüzmeyi, dalmayı, kürek çekmeyi, zor durumlar karşısında yılmamayı, hayatta kalmayı, umudunu hiçbir zaman kaybetmemeyi, rasyonel düşünmeyi, ipleri sağlam bağlamayı, balıkçılığı, yemek yapmayı, yemekten keyif almayı, meteorolojiyi, navigasyonu, coğrafyayı, akışkanlar mekaniğini, temel fizik kurallarını, matematiği, geometriyi, marangozluğu, elektriği, motor tamiri + bakımını, terziliği, her türlü tamirat, boya, zımpara ve bakım işçiliğini, tüm bunları yaparken bir de üstüne kendini dinlemeyi ve sevmeyi de öğretir diyebiliriz. Dahası, denizlerle kaplı bir dünyanın bence en güzel noktasında yaşayan canlılar olarak bunları bilmenin bizi hayatta daha ileriye götüreceği suyla gelen bir gerçek.

Yeni baba olmuş biri olarak birtakım ihtiyaçların farkına varmaya başladım. Bu çerçevede ülkemizde çok da faydalı olacağına inandığım bir öğrenim programını yaygınlaştırmak istiyorum. Anaokulu öğrencilerinin 3-4 yaşından itibaren katılabileceği “Denizi Keşfet” programlarını hayata geçirmenin mümkün olduğuna inanıyorum. Bunu Bitez’de Era Yelken Kulübünde başlattık ve çok başarılı oldu. Herhangi bir yelken kulübü için hiçbir ekstra masraf oluşturmadan, hafta içi teknelerin ve antrenörlerin boş olduğu zamanlarda 1saat karada 1 saat denizde olmak üzere 2 saatlik bir programla yavrularımızın ufuklarını açacak, onları çok iyi yönde geliştirecek bir tecrübe sunmak mümkün. Dahası bunun sonucunda herkes kazanıyor. Anne ve babalar zaten çocuklarına sunabilecek farklı aktiviteler arayıp duruyor. Bu tür aktiviteler için kesenin ağzını da açmaktan haklı olarak çekinmiyorlar. Kulüpler için zaten maddi manevi bir kazanç kapısı oluyor. Bu kurslara katılabilen öğrencilerin ve ailelerinin de yelkene devam etme ihtimalleri artıyor. Aynı zamanda Mavi Vatan bilincine yeni yeni varan bir toplumun gelişimine katkı sağlanmış oluyor. Bunu, anlatabildiğim kadar çok kulübe anlatmaya çalışıyorum. Karşılığında da bir şey istemiyorum. Yeter ki yapmak istesinler, seve seve formülü paylaşıyorum zaten. Benim de icat ettiğim bir şey değil ki bu. Dünyada dolu örnekleri var, küçük çocuklara guruplar halinde can yeleği giydirin, teknelere doluşturun, korkmayacakları koşullarda, camadan vurarak onların teknenin hareketlerini hissetmelerini sağlayın, bir dümeni tutturun, bir ip çektirin, karada da deniz temalı birtakım kes, yapıştır, boya vs sınıf aktivitesi yaptırın, birkaç deniz masalı anlatın, zaten o küçücük çocukların nasıl da gözlerinin ve ağızlarının açıldığına şahit olacaksınız. Yeni nesil çocuklar gerçekten inanılmaz. Bu kadar algısı açık olan yeni nesillerin gelişiminin doğru olması için deniz sonsuz bir kütüphane gibi. Onlara ne kadar erken onu okumayı öğretmeye başlarsak o kadar iyi olur. Buna birinci elden kefil olabilirim. 4.5 yaşında olan canım oğlum Süleyman doğduğundan beri çeşitli şekillerde denizde bolca vakit geçirdi. Bunun onda ve arkadaşlarında yarattığı olumlu etkiyi çok net gözlemledim. Bu imkanı elde bu kadar kulüp varken daha çok çocuğa ulaştırmalıyız. Bu satırları yazarken, tabii martta dolar ne olacak, acaba korona bitecek mi, yaza sağ çıkabilecek miyiz, zamların sonu nereye varacak, müsilaja engel olmak için denize atıklar ne zaman durdurulacak gibi sorular da kafamı da kurcalamıyor değil. Fakat bir yere gitmeyip her birlikte bu güzel deniz ülkesini denizle, kendi insanıyla ve dünyayla barışık bir hale getirmek için daha çok çaba göstermek zorunda olduğuma inanıyorum. Bazı şeylerin değişmesi zaman alıyor ama çalışarak önyargıları ve engelleri biraz olsun azaltmak bile hiçbir şey yapmamaktan iyi.
Hakan Atis:
Bu keyifli söyleşi için sevgili Edhem Dirvana’ya yürekten teşekkür ediyorum. Maviliklerde görüşmek umuduyla esen kalın değerli okurlar.
Bir Cevap Yazın